Göknur Bilirgen Çallı
Şüphesiz ki; teknolojinin muazzam gelişmelere gebe olduğu bir çağda yaşıyoruz.
Milattan önceki zamanlardan günümüze kadar birikerek çoğalan bilgi birikimi, birbirinden benzersiz ve ufuk açıcı gelişmelere doğru yol alıyor. Yaşadığımız gezegen insanlığın çeşitli icatlarına öncülük etti. Bu büyük icatlar, yıkım getirmenin yanı sıra yapıcı etkileriyle de insanlığın ihtiyaçlarına özel cevaplar verdi ve vermeye de devam ediyor.
İnsanın kendini bulma ve kodlama çabaları, paranın bulunmasından itibaren hesaplanamaz bir hızda değişime uğrayarak gelişiyor. İnsanlık kendi elinden çıkan ürünleriyle kendisini tutsaklığa mahkûm ederken, aynı orandaki dengeleyici teknolojik yapılarıyla da kendini farklı boyutlara taşıyor.
Bu farklılaşmanın başında ise bitmek tükenmek bilmeyen teknolojik yenilikler geliyor. Bilimle birlikte ilerleyen teknoloji, belli kavramların üzerinin çizilmesini, bazılarının içinin boşalmasını ve bir takım kavramların da yerine yenilerinin koyulmasını tetikliyor.
Geçmiş zamanlarda insan hayatının daha iyi koşullar altında kendine yabancılaşmasını önlemek üzere geliştirilen sistemler, parçalarından vazgeçerek yeni nesil dönüşümlere öncülük ediyor. İnsan doğasının ve çevresinin korunmasına yönelik fikirler, yerini insan doğasının yeniden kodlanmasına bırakıyor. En sık konuşulan ve ele alınan teoriler arasında insan bilincinin veri olarak bilgisayar sistemi içerisine aktarılması öne çıkıyor. Çoğu insanın bilmediği bu yenidünya dilimizi, etkileşimimizi, yaşam sanatımızı ve iletişim kurma çabalarımızı etkiliyor. Buna ayak uydurmaya çalışan toplum da yabancılaşabiliyor.
Hal böyle olunca da yaşanan gelişmeler sonucunda karmaşık bir hal alan olaylar örgüsünün varacağı sonuçları kestirebilmek pek mümkün gözükmüyor. Ama bu gelişmelerin, insanlığı sistematik süreçlerden çıkarıp benzersiz yok oluş ve varoluşlara sürükleyeceği ise kaçınılmaz sonun başlangıcına ışık tutuyor.