Çalışan kadının evlilik ile imtihanı

Her şey yerli yerinde ve kendi içinde belli bir rutinde sürüklenip giderken bir anda hayatınızın aşkı ile karşılaşıyorsunuz ve kurduğunuz tüm düzen tepetaklak oluyor! Hiç ummadığı bir zamanda aldığı evlilik teklifi bir kadını nasıl hem havalara uçurabilir hem de tepetaklak edebilir hâlâ anlamış değilim.

Kendimi bildim bileli çalışan ve kendi ayakları üzerinde duran bir kadın olarak iş hayatında günlük, haftalık, aylık hatta yıllık planlar yapan ben, kendi geleceğim ile ilgili hiçbir şey planlamadığımı fark ettiğimde çanlar benim için çoktan çalmaya başlamıştı bile. Evlilik zor zanaat diye boşuna dememiş büyüklerimiz. Evlenme döneminde bocaladığım kadar herhalde hayatımın başka hiçbir döneminde bocalamadım.

Hiçbir zaman gelinlik modeli, koltuk takımı, küçük ev aletleri ya da bulaşık makinesi bakmayan ve 30 yaşına kadar tüm yatırımını topuklu ayakkabılara, çantalara ve kıyafetlere yapan ben, bir anda kendimi nereden başlayacağımı bilmez halde koca bir curcunanın içerisinde buldum.

Yıllarca tencere, tabak çanak, nevresim takımı al diyen yakınlarıma bıyık altından güldüğüm için çok çok özür dilerim. Evet haksız sayılmazlardı, çalışan bir kadın olarak evlenmeye çalışmak yeterince zor bir şeydi ve bu çeyiz olaylarına ne kadar erken başlanırsa o kadar iyiydi.

Çalışan kadın için iş hayatının yoğun temposu evlilik hazırlıkları için gereken enerjiyi, zamanı ve sabrı alıp götürüyor. Herhangi bir AVM’ye ya da çarşıya gidip saatlerce gezmek, ürünleri deneyimlemek ve dokunarak bir şeyleri satın almak büyük bir lüks bence. Zaten alışkın olmayan bir bünyeden de bir anda domestik hareketler beklememek gerekiyor.

Sanal bir dünyada çeyiz düzme fikri riskli ama çok daha pratik geldi. İlk başlarda eğilimlerimi değiştirmek epey zor oldu tabii. Tencere seti almak için girdiğim sitede nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde kendimi motorum için sissy bar bakarken ya da ikinci el otomobil bakarken buluyordum. Ya da daha önce hiç girmediğim “Evlilik listem” başlığı altında çatal bıçak seti bakarken ya içim geçiyordu ya da “öf bunların hepsi aynı ya” diyerek sıkılıp sayfayı kapatıyordum. Sepetim hiç olmadığı kadar benimle alakasız, neden bu kadar pahalı olduğuna anlam veremediğim bir sürü ıvır zıvır ürünlerle dolmuştu.

İlk zamanlar çok zorlanmıştım. İtiraf etmeliyim ki kendi düğünümü organize etmektense basın toplantısı organize etmeyi tercih ederim. Sonrasında yavaş yavaş kendi içinde bir sistem oluşturdum, ana başlıklarımı belirledim: beyaz eşya, ankastre, elektrikli ev aletleri, aydınlatma, banyo ve mutfak, mobilya ve dekorasyon derken yüklü bir kredi kartı ekstresi ile birlikte neredeyse hazırım! Nikahıma yaklaşık 1 ay kaldı ve ben bütün evimi online düzdüm! Bu süreçte beni alttan alan, iniş çıkışlarıma tahammül eden ve evimizin her köşesinde emeği olan sevgilime de ayrıca teşekkür etmem lazım. Benim gibi bir kadınla başa çıkabildiği için muhtemelen cennetlik olmuştur J Tabii seçimlerimde beni doğru yönlendiren, minik kamuoyu araştırmalarıma maruz kalan ve bana destek olan tüm ofis arkadaşlarımı da unutmamam gerekiyor.

Bu arada bu süreçte hep e-ticaret ile ilgilenen müşterilerim için hazırladığımız infografikler gözümün önünde beliriyor, araştırma ve anket sonuçlarını düşünüp gülümsüyorum kendi kendime. TÜİK’in Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması’na göre 2016’da 5 milyon 100 bin olan kadın sanal alışveriş müşterisi, 2017 yılında 6 milyon 300 bine yükselmiş. Nasıl yükselmesin ki? Ankastre setinden beyaz eşyasına, nevresim takımından kapı paspasına, salon için metal ahşap sarkıttan halısına, çamaşır ipinden ütü masasına kadar her şeyini online olarak satın alan ben bu araştırmanın ortalamasını yükselten kadınlardan biriyim!

Başak Tanses

İş hayatında kadın ve anne olmak

Selam,

Ben yeni bloğumuzun, eski uzun soluklu çalışanı Duygu Derun 🙂 Artık sık sık güncel, ilgimi çeken konularla birlikte olacağız. İlk yazım, mesleğimizin de anası olan bizi yani “kadınları” kapsıyor.

Cinsiyetler arası eşitsizlik sorunu tarihin en eski problemlerinden biri olmakla beraber sorunun çözümü de günümüzde bir o kadar zor ve karmaşık bir hal almaya başladı. Son derece geniş bir yelpaze içinde konuyu özelleştirmem gerekirse benim ilgimi çeken nokta, çalışan annelerin doğum sonrası işe dönüşü. Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) tarafından yapılan ve bu konuya odaklanan araştırma da birçok çarpıcı veriyi gözler önüne seriyor. Bu aslında beni de kapsayan bir süreç. Ben de 9 aylık bir aranın ardından tekrar işe dönmüş bulunmaktayım. Gelelim raporun ana başlıklarına.

Araştırma kadınların %40’ının doğum sonrası işi bıraktığını gösteriyor. Kadınların işi bırakmalarındaki temel motivasyonları ise çocuklarına kendilerinin bakmak istemesi. Aynı zamanda günümüzde iyi bir bakıcı bulamamak ve güven sorununun da işe dönememekte büyük etkisi olduğu düşünülmekte. Devletin anneyi çalışmaya teşvik edici koşullarının olmadığı (örneğin doğum izni artırılması, süt izninin uzatılması vb.) gibi konuların da altı çizilmiş.*

Kadın olmanın bu ülkede doğurduğu sonuçlar bir o kadar zorken, kuşkusuz anne olmak kadının hayatta sahip olduğu en önemli, aynı zamanda hayatının en karmaşık rollerinden biri. Dolayısıyla bu rol kadının hayatına girdiği andan itibaren, her şeyin önüne geçiyor. Bir yandan yeni doğan bebekle bağ kurmaya çalışmak, bir yandan da halihazırda mevcut sorumlulukları sürdürme mücadelesi kadınlar için zor olmasına rağmen onlara kendilerini güçlü ve özel hissettiriyor.

Aynı araştırmaya göre, işe dönmüş annelerin %84’ü işinin getirdiği sosyal statü sayesinde kendini daha güçlü hissettiğini söylerken, işe dönmemiş annelerin %72’si çalıştığı dönemde kendini daha değerli hissettiğini belirtmiş. Rapordaki daha da çarpıcı olan bir başka bulgu ise, anne-babaların, annesi çalışan çocukların okula gitme motivasyonunun çok daha yüksek olduğunu belirtmeleri. Hem anne hem de babaların gözünde, çalışan annelerin çocukları kendi ayakları üzerinde durmayı erken yaşta öğrenen, kendine yeten, okula gitmeye daha hevesli bireyler olarak görülmekteler.*

Raporu genel olarak değerlendirmeden önce raporun hazırlanmasında esas alınan kriterlerden de bahsetmek gerekli, öncelikle rapora getirilebilecek eleştirilerin başında geniş tabanlı bir görüşme grubunu kapsamadığı gelebilir. Çünkü rapor için görüşme yapılan anne ve babaların tamamı lise ve üzeri okullardan mezun “beyaz yakalılardan” oluşmakta. Bu sebeple de rapor, toplumsal cinsiyet konusundaki derin ayrılıkları barındıran, yoğun bir şekilde ataerkil yapının izlerinin görüldüğü sosyal yapıya dahil kişilerin yaklaşımlarını yansıtmaktan maalesef ki oldukça uzak, fakat diğer yandan raporun bu gibi bir yaklaşımı yansıtma derdi olduğunu da düşünmüyorum.
Toplumsal cinsiyet konusunda açık bir şekilde ataerkil bir yapıya dayanan bir ülke olduğumuz konusunda sanırım genel bir görüş birliğine sahip olabiliriz. Kültürel yapının her noktasına kadar saplanmış deyimler, atasözleri, argo vb. sosyolojik göstergeler de zaten bunun en güzel kanıtı.

Neredeyse saat başı yaşanan kadına karşı şiddet haberleri artık her konuda olduğu gibi sıradanlaşırken kötülüğün sıradanlığı uyuşturucu etkisini göstererek ekran karşısına geçen herkesi tek boyutlu insanlığa, yani hedonizmin kollarına teslim etmiş gibi.
Cinsiyetler arası eşitsizlik gibi çağdışı bir sorunu hala tartışıyor olmak elbette ki pek de iç açıcı değil ama çözüme giden yollar uzun ve zorluklarla dolu olsa da, yolun sonunda çözüm varsa yürümeye değer.

*Kagider Danone Çalışan Annelerin İşe Dönüşü Araştırması
http://www.kagider.org/docs/default-source/kagider-raporlar/kagider-danone–%C3%A7al%C4%B1%C5%9Fan-annelerin-i%C5%9Fe-d%C3%B6n%C3%BC%C5%9F%C3%BC–ara%C5%9Ft%C4%B1rma-sonu%C3%A7lar%C4%B1.pdf?sfvrsn=2