Bir İstanbullu’nun gözünden İzmir

Kübra Haniç İnce

İstanbul’a döneli nereden baksan üç-dört ay oldu. Neden İzmir’de kurduğum bir hayat varken İstanbul’a döndüm? Aslında cevabı tahmin etmek zor değil. Eşimle iş nedeniyle gittiğimiz İzmir’den yine iş için döndük. Çünkü herkesin bildiği gibi orada iş bulmak, nasıl desem, biraz ‘zor’.

İzmir’e alışmak kolay mıydı? Evet. İstanbul’da yaşadığım 30 yılın ardından İzmir’e adaptasyon sürecim neredeyse hiç olmadı. Nedeni ise çok basit.  İnsanları size yabancılık çektirmiyor, şehir karmaşık değil, hayatınızı birçok büyük şehrin aksine sürdürmüyor, yaşıyorsunuz. Canınız istediğinde Urla’ya, Foça’ya, Seferihisar’a hatta Çeşme, Alaçatı, Ayvalık’a gitmek lüks değil.

Tüm bunlara rağmen kendinizi bir İzmirli gibi hissetmek için bir süre geçmesi gerekiyor. Ne gibi mi?

Gevrek efsanesine inanın

‘İzmir’de simit dediğinizde anlamazlar’ efsanesine inanmakla da kalmayın, adeta yaşayın. Çünkü iki simit alabilir miyim dediğinizde yadırgamıyorlar, sadece kibarca gülümseyip ‘buyurun iki gevrek’ diyorlar!  Ayrıca gerçekten domatesin üstüne ‘domat’, çekirdeğin üzerine ‘çiğdem’, çamaşır suyunun üzerine ‘klorak’ etiketi koyuyorlar. Bunların dışında bardacık inciri, Emiralem çileği, Foça Yoğurt, Çeşme ekmeği de ahir ömrümde, mutfak lugatıma eklenenlerden.

Canınız sıkılamaz

İzmir’de dışarıya adımını atmak çılgınca para harcamak ya da hafta sonu trafiğinde sıkışıp kalmak demek değil. Keyfinizin yerine gelmesi Bostanlı sahil ya da Alsancak Kordon’a gitmeye bakar. Tabi gerçek bir İzmirli olarak kamp sandalyeleriniz arabanın bagajında her daim duracak. Bir de bu sırada trafik ışıklarında kırmızıya denk geldiğinizde ‘ne çok trafik var’ diye söylenmek sizin gerçek bir İzmirli olduğunuzu kanıtlayacak bir cümle.

Yazlıkları kaldırmayın

Kışlık kıyafetler İzmir’de de gerekli evet. Ama İstanbul’un yanına yaklaşamaz… Paltonuzu maksimum bir ay, kazaklarınızı da -hadi abartayım- üç ay giyebilirsiniz. Dört yıl boyunca hiç bot giydim mi, hatırlamıyorum. En iyisi tişört üzerine bir hırka kombini.

Moda sektörü farklı boyutta

İzmir’de dolaşırken şu dikkatinizi çok çekiyor: Minik ve gayet sıradan butikler ve genç nüfus da dahil olmak üzere çok kişi global markalar yerine buralardan alışveriş yapmayı tercih ediyor. Sokak aralarında çok fazla olan kuaförlerin hiçbiri de boş kalmıyor.

Hayatı yaşayın

İzmir’in en güzel yanı, hayatı yaşama imkanı vermesi. İzban şehri boylu boyunca geçtiği, tramvay hatları ve vapurlarla desteklendiği için toplu taşıma sıkıntı değil. Günün her saatinde kendinizi güvende hissediyorsunuz.

Asfalyalarınız attı mı?

Eğer İzmirliyseniz çok sinirlendiğinizde sigortalarınız değil asfalyalarınız atar. Biri ‘benim asfalyalara attı tabi’ diyorsa bilin ki gerçekten sinirlenmiştir. Çünkü sinirlenmek İzmir şartlarında çok da sıradan bir şey değil.

Sihirli kelime: Bir saniye lütfen

Gayet aktif bir ara sokaktan gidiyorsunuz, önünüzdeki araba aniden, asla arabasını kenara çekme zahmetinde bulunmadan yol ortasında durdu diyelim. Ve inip ‘bir saniye lütfen’ işaretiyle bir yere gitti. Eğer İzmir’deyseniz ne yapacaksınız biliyor musunuz? Birkaç dakika beklemekten bir şey olmaz deyip önünüzdeki kibar arkadaşınızın gelmesini bekleyeceksiniz ve içiniz asla kımıl kımıl olmayacak. Çünkü yarınlar yokmuşçasına yaptığı bu arabayı yolda bırakma hareketi normal.

Cuma demek lokma demek

Hayrına, sevabına ya da ruhuna lokma dökülmesi İzmir’de bir gelenek. Bir kaza mı atlattınız ya da yeni bir başlangıcınız için güzel enerjilere mi ihtiyacınız var? O zaman hemen bir lokma döktürüp hayır dualarını topluyorsunuz. Özellikle Cuma günü sokaklarda 5 kişiye bir lokma arabası düşüyor.

İçimizdeki İzmir aşkı bir kez daha kabardıysa, haydi hep bir ağızdan: Uçun kuşlar uçun İzmir’e doğru.